Tartışma konularından en önemlisi, Hazar’ın "bir deniz mi yoksa göl mü?"olduğu sorusuna bağlıydı. Hazar'ın deniz olarak kabul edilmesi halinde, bölgenin 1982 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (UDSH) yasal durumuna bağlı olması gerekiyordu. Azerbaycan ve Kazakistan bu tezi savunuyordu. Rusya, İran ve Türkmenistan açısından ise açık denizlerle Don-Volga Kanalı haricinde hiçbir bağlantısı olmadığından Hazar Denizi bir göl veya iç denizdi ve bu nedenle tamamen kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımına açık olmalıydı.
Yaklaşık yirmi yıl süren müzakereler sonunda 12 Ağustos 2018'de Kazakistan'ın Aktau kentinde imzalanan anlaşmayla bölgenin aşağıdaki şekilde kullanılmasına karar verildi:
"- Sahilden 15 deniz mili mesafeye kadar olan bölgeler, her ülkenin kendi arazisi (karasuları) olarak kabul edilecek.
- Bu mesafeye 10 deniz mili eklenecek ve buralar her ülkenin balıkçılık alanı olarak belirlenecek.
- Hazar'ın dibi, yan yana ve karşı karşıya olan ülkeler arasındaki mutabakata göre sektörlere bölünecek ve taraf ülkeler genel kabul görmüş uluslararası prensip, norm ve yasalara uygun olarak deniz dibi üzerinde egemenlik hakkını kullanabilecek.
- Taraflar Hazar'ın dibine sualtı kabloları ve boru hatları döşeyebilecekler ve bunların rotaları geçecekleri sektörde hak sahibi olan tarafın mutabakatı ile belirlenecek."
Sözleşmede kesin olarak göl veya deniz tanımlaması yapılmasa da Hazar'ın aslında bir deniz şeklinde kabul gördüğü anlaşılıyor. Zira birçok tanımlama BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde kullanılanlarla aynı ve birçok yerde UDHS'ye atıf yapılıyor. Bu durum, Rusya ve özellikle İran’ın başta savundukları tezlere aykırı olsa da her iki ülke zamanla "en kötü anlaşma, anlaşmasızlıktan iyidir"prensibine uyarak rasyonel bir yaklaşım göstermesine yol açtı. Böylece Hazar'a kıyısı olan ülkeler de dünyanın en zengin enerji kaynaklarından birinin kullanılmasından ortaya çıkacak olan refahtan belirli oranda pay alma yarışına girmeye hazırlanıyor.
Anlaşmanın uygulamadaki en önemli sonucunun denizaltı kabloları ve uluslararası boru hatları inşaatının önünün açılması olacağı belirtiliyor. İran ise sualtı çevresinin zarar göreceği gerekçesiyle anlaşmaya karşı çıkıyor. Uzmanlar, İran için gerçek sorunun enerji rekabeti ve İran kamuoyunda yönetime karşı yapılan eleştiriler olduğunu kaydediyor.
İran'da anlaşmanın karşısında olanlar, ülkenin Hazar'daki haklarının yüzde 50’sinden vazgeçerek denizin yüzde 11’ine razı olduğunu iddia ediyor.
TRANS HAZAR BORU HATTI İÇİN TARİHİ FIRSAT
Hazar Denizi’nin altından geçecek bir boru hattıyla Bağımsız Türk Devletlerimiz olan Türkmenistan gazının Azerbaycan’a, oradan da Türkiye’ye ve batı pazarlarına ulaştırılması 90’lı yılların ortalarında Türkiye’nin de desteklediği bir proje olarak epey tartışılmıştı. Ancak Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Mavi Akım Boru Hattı, bu projeyi arka plana itmişti.
Şimdi Hazar Denizi anlaşmasının imzalanmasıyla, Türkmenistan-Azerbaycan doğal gaz boru hattının önü yeniden açıldı. Bunun farkında olan Rusya, Türkmenistan ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye başladı ve daha fazla Türkmen gazını daha iyi fiyata alarak Türkmenistan’ı bu projeden vazgeçirmeyi hedefliyor.
Dünyanın en büyük dördüncü doğal gaz rezervine sahip Türkmenistan’ın ise Rusya’nın alabileceğinden çok fazla gazı var ve bunun için pazar arayışları devam ediyor. Batı pazarlarına ulaşma şansı bulamayan Türkmenistan, Çin’e yılda yaklaşık 30 milyar metreküple önemli miktarda gaz ihraç ediyor. "Bir Kuşak-Bir Yol" girişimi ile bölgeye nüfuz etmeye çalışan Çin’in, Türkmen gazının önemli bir alıcısı konumuna gelebileceği tartışılıyor.
Öte yandan Çin’in karşılaştığı bazı sorunlar da var. Bu sorunlardan biri, Türkmenistan’a yaklaşık 4 bin kilometre uzaklıkta olması. Oysa Türkmenistan’ın sadece bin kilometre batısında Türkiye pazarı ve bunun bin 500 kilometre daha ötesinde de Avrupa pazarı bulunuyor. Suriye iç savaşı başlamadan önce Katar gazını Avrupa’ya taşımak için inşa edilmesi planlanan yaklaşık 3 bin kilometrelik boru hattının güzergahı ciddi şekilde tartışılmıştı. Suriye iç savaşından sonra geriye kalan en önemli seçeneğin şimdilik, Türkmen gazı olduğu ifade ediliyor.
Çin ve Türkmenistan’ın diğer sorunu ise boru hatlarının inşaatı için Çin’den alınmış olan kredilerin geri ödenmesindeki anlaşmazlıklar olduğu biliniyor. Son yıllarda buna bağlı olarak gaz sevkiyatında azalmalar yaşanıyor.
KAZAKİSTAN DOĞAL GAZI DA TÜRKİYE'YE ULAŞABİLİR
Doğal gaz üretimini giderek arttıran Çin’in sınır komşusu Kazakistan’ın da zamanla Türkmenistan’ın yerini alabileceği tartışılıyor. Kazakistan ise uzun yıllardır kendi kıyısındaki Tengiz ve yeni keşfedilen Kashagan petrol sahalarını Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattına bağlamayı düşünüyor. Bu konuda ne zaman harekete geçeceği bilinmemekle birlikte, sahip olduğu ekonomik durum göz önüne alındığında Kazakistan'ın pek de aceleci davranmadığı belirtiliyor.
Öte yandan Türkmenistan’ın hala çok fazla miktarda gazı olduğu ve yine batı pazarlarına ve dolayısıyla Hazar Denizi’nin ötesindeki Azerbaycan’a yönelmesinin kaçınılmaz olduğu öngörülüyor. Hazar Denizi’nin Türkmenistan kısmında kalan gaz sahasının Azerbaycan sınırına bitişik durumda olması nedeniyle burada yaklaşık 200 kilometrelik bir hat ile bağlantının sağlanabileceği kaydediliyor.
Son dönemde Türkmen gazının Azerbaycan kıyısına ulaştıktan sonra TANAP üzerinden Avrupa pazarına sevkiyatının öne çıktığı belirtiliyor. Ayrıca, TANAP'ın AB tarafından onaylanmış olması boru hattıyla gönderilecek gazın AB'nin Rus gazına getirmiş olduğu tedbirli düzenlemelerden muaf olmasını sağlayacak. Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya gönderilmesini sağlamak için Azerbaycan ve Türkmenistan’ın Hazar Denizi’nin yeni durumunun getirmiş olduğu haklardan istifade ederek hızlı bir şekilde harekete geçmesi bekleniyor.
QHA