Haberler dayanılır gibi değildi.
Bu akşam, Soma’dan binlerce km ötede, hüzün ve dayanılmaz acıların içinde bulmuştuk kendimizi. Televizyondaki görüntüler ve acı haber, özellikle altı yaşındaki kızım için ruhen bir yıkım olmuştu. Babasız kalmış küçük çocuklar vardı. Onlardan birisi televizyonda her şeyden habersiz, biraz da şaşkın kameraya bakıyordu.
Onu kucağında tutan genç adam,
- Bu artık bize emanet diyordu.
Yanımda oturan kızım bana dönmüş ve boğuk bir sesle
- Neden baba diye soruyordu.. Gözleri patlamaya hazır bulutlar kadar doluydu.
- Neden bu çocuklar babasız kaldı? Babaları onları bırakıp nereye gitti?
Televizyonu kapattım. Çocuklar yarın okula gideceklerdi ve yatma zamanı idi. Kendimizi toparlayıp normal hayatımıza dönmemiz gerekiyordu. Kitap okumak veya masal dinlemek seçenekleri arasından kızım masal dinlemeyi seçti. Beş yaşındaki oğlum ise iki seçeneği de reddedip, güreş yapmakta ısrarlıydı.
Nasıl bir masal anlatacaktım bu akşam çocuklarıma? Haberlerin etkisinden bir türlü kurtulamıyordum. Babasız kalan o yüzlerce çocuğa kimler, nasıl bir masal anlatacaktı acaba?
Kimler, babalarına gerçekte ne olduğunu nasıl açıklayacaklardı onlara?
Çocukken bir hayalim vardı.. Hayalden öte benim için bir tutku idi bu. Küçük ama adı Büyük Kayı olan köyümüzün kırlarında kuzuları otlatırken hep güneşe bakar, onun doğuşunu, yükselişini ve batışını hayranlıkla seyrederdim. Ve en çokta, battıktan sonra güneşin gittiği yerleri merak ederdim. Güneş yüksek bir dağın arkasından gelir ve yine karşıda bir diğer yüksek dağın arkasından sıyrılıp giderdi. Kafama koymuştum, güneşi yakalayacak ve onunla birlikte onun gittiği yerlere gidecektim.
Güneşi yakalamak..
- Hadi baba anlatsana diyen kızıma kafamı çevirdim. O, yatağına uzanmış, yorganını üstüne çekmiş ışıkları kapalı benim masalımı bekliyordu. Annesinin, duvarına yapıştırdığı fosforlu yıldızlar karanlıkta parlıyordu. Oğlum ablasının tam karşısında bulunan odasında yalnız uyumak istemiyordu. Kucağıma oturmuş, ellerini boynuma sarmış ve kendisini uyumaya hazırlamıştı.
Küçük ama adı Büyük olan bir köyde küçük bir çoban vardı’ diye başladım masalımıza. Küçük çoban dişlerini fırçaladıktan sonra, gece yatağına yattığında penceresinden yıldızlara bakar güneşle arasında kaç yıldız var diye hep merak ederdi..
Çünkü küçük çoban bir gece yolculuğuna çıkıp güneşi yakalamak istiyordu. Güneşe, bir yıldızdan diğerine hoplayarak ulaşacağına inanıyordu. Küçük çoban henüz sayı saymasını da bilmiyordu.
Daha önceki masallarımızda olduğu gibi Gülgüzel ve Özbey küçük çobana yardım etmek için yıldızları saymaya başlamışlardı bile..
1,2,3.. 30. yıldızda güneşe çok yaklaşmıştı küçük çoban. Bunu sıcaklığın artmış olmasından biliyordu. Sıcaklık arttığı için bütün vücudu terlemeye başlamıştı. Ceketini çıkarttı ve çantasında getirdiği sudan içerek serinlemeye çalıştı.
31, 32, 33.. 40. yıldızda biraz dinlendi ve yine aynı azimle bir yıldızdan diğerine hoplayarak yolculuğuna devam etti.
41, 42, 43.. 50. yıldızda sıcaklık dayanılmaz dereceye gelmişti ve bu çok iyi bir şey diye düşünüyordu küçük çoban çünkü güneşe daha da yaklaşmış olduğunu biliyordu. Suyunu içerken, su kabının dibinin göründüğünü fark etti. ‘’ooo’’ dedi küçük çoban ‘suyum bitmek üzere.’’ Belki daha az terlerim diyerek gömleğini de çıkarttı ve sadece kısa kol ve pantolonla yola devam etmeye karar verdi.
51, 52, 53.. 60. yıldızda küçük çoban nefes nefese idi. Büyük bir mücadele veriyor Güneşe yakınlaştıkça yolculuk zorlaşıyordu. Pes edip geri mi dönmeliydi küçük çoban?
- Hayır dedi Gülgüzel ve Özbey neredeyse aynı zamanda ve bir ağızdan, devametsin’.
61, 62, 63.. diyerek bir yıldızdan diğerine var gücünü kullanarak hoplamaya devam etti küçük çoban. 70. yıldızda sadece bir kaç damla suyu kalmıştı. Sıcaklık alev gibi küçük çobanın yüzüne vuruyor, gözlerini acıtıyordu. Küçük çoban ne yapmalıydı?
Küçük çoban derin derin düşünmeye başladı, kendi kendine ‘’bir başka yol olsa gerek’’ dedi..
Güneşi yakalamanın başka bir yolu var mıydı?
- Neden diye sordu Gülgüzel uyku semesi ile. Neden güneşi yakalaması gerekiyor küçük çobanın?
Aferin sana kızım dedim, işte bu çok güzel ve yerinde bir soru. Küçük çoban güneşi yakalamak istiyor çünkü küçük çobanın babası insanların yuvaları sıcak olsun diye yerin metrelerce altında, güneşin hiç giremediği maden ocaklarında çalışıyordu..
Küçük çobanın babası çok çalıştığı için bazen eve hiç gelmiyor, geldiği günlerde daha güneş doğmadan evinden çıkıp işine gidiyordu, küçük çoban onu göremiyordu. Babası ona geceleri masal anlatamıyordu. Eğer küçük çoban güneşi yakalar ve onun ısısını bütün insanlara verirse, herkesin sıcak yuvası olacaktı ve böylelikle küçük çobanın babası o kadar çok çalışmayacak ve o da babasını akşam ve sabahları görebilecek, babası ona yatmadan önce masal anlatabilecekti..
- O zaman bizim küçük çobana yardım etmemiz lazım dedi Gül güzel..
- Ama nasıl? diye sordu Özbey
Altı ve beş yaşlarındaki iki küçük düşünmeye başlamıştı. Küçük çobana nasıl yardım edebilirlerdi? Küçük çoban 70. Yıldızda aç, susuz, yorgun ve yapayalnızdı.
- Babası dedi Gülgüzel, ona babası yardım edebilir..
- Onun babası işte, çalışıyor ya dedi Özbey
Evet, küçük çobanın babası yerin çok derinliklerinde ısının kaynağını arıyordu, ona yardım edemezdi ama küçük çoban babasına yardımcı olacaktı, güneşi yakalayacak ve onun enerjisini dünyamıza getirecek ve böylelikle herkesi ısıtacaktı.. Yorgundu, suyu da bitmişti, çantasında yemeği de kalmamıştı ama küçük çoban hala kararlıydı.
- O zaman, dedi Gülgüzel, biz ona bir uzay gemisi göndersek olur mu?
- Evet, evet diye mırıldandı Özbey, uzay gemisi gönderelim. Ben uzay gemisi yapabilirim.
Küçük çoban, Gülgüzel ve Özbey’in göndereceği uzay gemisini beklemeye koyulmuştu. Aşağı sayım başlayacaktı. Yüzden sıfır sayısına indiğimizde uzay gemisi 70.
Yıldıza iniş yapacak ve küçük çobana yardım ulaşmış olacaktı..
Uzay gemisi hala yoldayken Özbey kucağımda, Gülgüzel ise yatağında mışıl mışıl tatlı bir uykuya dalmışlardı.
Karanlıkta, kendi çocuklarımın nefes seslerini dinlerken, gözlerimin önüne Soma faciasında babalarını yerin metrelerce altından çıkmasını bekleyen soma çocukları geldi. Onları bu gece kimler uyutuyordu? Onlara, yarınlarda kimler ne gibi masallar anlatacak, onları ve binlerce diğer küçük çobanları nasıl uyutacaklardı acaba?
Ey milletim.. Ey milletimin güzel ve mazlum insanları, suçsuz ve saf çocuklarımız..
O kadar uzaklardayım ki size ne sesim, ne de elim ulaşabiliyor. Uzattığım eller çoğu zaman havada kalıyor, bazen gerek yok diyenler bile oluyor. ‘’Biz zaten gerekeni yapıyoruz, gerek yok.’’
Gerçekten mi?
İnsanlar ısınsın diye hayatlarını kömür madenlerinde riske atan babalar olmayacak mı artık? Evleri sıcak, taşıtları hızlı olsun ama aynı zamanda bedava- ya dolsun diye diretenlerin sömürgeciliği bitecek, Hazardan Akdeniz’e uzanan coğrafyamız üzerinde yüzyıllarca sürecek enerji savaşlarının kabusu gerçeğe dönüşmeyecek mi artık?
Düşünmek lazım.. Derin derin düşünmek, araştırmak, tecrübeleri pahalı birer ders olarak niteleyip iyi değerlendirmek, bugün açıkça görünmüyor olsa da, bizleri bekleyen tehdit ve tehlikelerin bir gün nerede ve nasıl patlak verebileceğini, kime, ne kadara mal olabileceğini iyi tartmak lazım.
Çocuklarımıza masal anlatabiliriz ama kendimiz acı gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.. Masal dünyasından kopmak ve gerçek dünyamıza bakmak gerek; başımıza gelen felaketlerin bizim eksik veya yanlış yaptıklarımız veya (asılsız meşguliyetlerle zaman öldürürken) yapmayı ihmal ettiklerimizden kaynaklandığını kabullenmek lazım. Bunu kabullenmemizle çözümü kendi içimizde arayışımız ve dolayısı keşfi bir olacaktır.
22 Nisan 2014 de çıkan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), araştırmasına göre Türkiye’de günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete giriyoruz. Farkında mısınız bilmiyorum ama geriye, bırakın ileriye dönük bir şeyler yapmayı, düşünmek için bile zaman kalmıyor. Küçük bir hesap yapın ve bunu açık bir şekilde görün ve etrafınızdakilere gösterin lütfen.
Seyretmeyi planladığınız program sona erdiğinde televizyonu kapatmayı, işiniz bittiğinde sosyal medya hesabınızdan çıkmayı alışkanlık haline getirirseniz bakın o zaman elinizde kalan zamanla neler başarabilecek, ileriye dönük neler düşünecek ve neler yaparak ne kadar muhteşem bir hayata zemin hazırlayacaksınız. Kim bilir, belki de güneşi yakalayıp sonsuz enerjisini insanlığa sunacak Somalı çocukların masaldaki kahramanı siz olabilirsiniz..
Kabustan uyanmak ve
TürkBirDev olmak yolunda başarılar dileğimle,
Sefer Özdemir
14 Mayıs 2014