Bu yıl 7'ncisi düzenlenen Türk Konseyi büyük heyecan uyandırdı.
2009'da temelleri atılan Konsey'in, aradan geçen 10 yılda geleceğe dair ümitleri arttırdığını görebiliyoruz.
Başlangıçta mütevazi bir adım olarak görülmüş, hatta zamanla atalete uğrayacağı düşünülmüştü. Ancak küresel ölçekte değişen dengelerin işbirliğini zaruri hale getirdiğini görebiliyoruz.
Geride bıraktığımız 10 yılı müşahede edersek, gelecek 10 yılda bizi nelerin beklediğini ve Türk Birliği hedefinin bu beklentiler içerisindeki önemini çok daha iyi anlayabiliriz.
Kısaca hatırlayalım; ABD'nin NATO içerisindeki tahakkümü Avrupa'nın kendi ordusunu kurma planlarını gündeme getirmişti. Diğer taraftan Avrupa Birliği Brexit kirizi ile etkinliğini yitirmeye başladı. Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye'nin AB üyeliğini öncelikli hedefi olmaktan çıkarttığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye'nin terör, Doğu Akdeniz ve Suriye sorunlarında yanlız bırakılması, ABD-Türkiye ve ABD-AB gerilimi, Türkiye'nin hem ABD hem AB ekseninden uzaklaşmasına yol açtı.
Tüm bu gelişmeler şunu gösterdi ki; Türkiye'nin sorunlarına çözüm bulmaya çalıştığı zemin ayağının altından kayıyor.
Bu gerçekliğin farkına vardığımızda kendi sorunlarımızı kendi inisiyatifimizle çözmek zorunda olduğumuza ikna olduk ve kendi hesabımızı yapmaya başladık. Bu stratejik devinim bizi coğrafi ittifaklara yöneltti. Durum yalnızca Türkiye için değil, diğer Türk Devletleri için de hemen hemen aynı tezahürle şekillendi. Rusya-Çin-ABD kıskacında olan Türk Devletleri genel geçer hesaplar yerine rasyonel ve akılcı bir çözüm arayışı içerisine girdiler.
Türk Konseyi'nin kültürel ve ekonomik hedefleri aşarak siyasi bir hamleye dönüşmesine yol açan süreç de böyle gelişti.
İlk adımı Kazakistan atmıştı; giderek yükselen Rus etkisine karşı Türkiye ile işbirliği geliştirmek isteyen bilge lider Nursultan Nazarbayev'in, T.B.M.M.'de yaptığı tarihi konuşmayı bu yönüyle okumalıyız. Dış etkilere karşı siyasi izolaysonu tercih eden Özbekistan ve Türkmenistan'ın tüm diğer ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye karşı da temkinli ve muhafazakar yaklaşımına rağmen bugün Türk Konseyi'ne katılmış olmalarının arkasında yatan gerçekliği de bu yönüyle okumamız gerekir.
Türk Konseyi, bugün mütevazi bir kültürel birlikteliği değil ekonomik ve siyasi hedefleri olan bir Küresel Gücü temsil ediyor.
Türk Konseyi'nin 2020 zirvesi Türkiye'de gerçekleşecek. Bu yıl Azerbaycan'da düzenlenen zirve, gelecek yıl önemli ve ciddi adımların atılacağının işaretlerini verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiği hedefler, aslında Türk Konseyi'nin küresel siyasetin aktörü olma hedefini ortaya koymuştur.
Zirvenin ana başlıklarını hatırlayacak olursak; Ortak Fon, Yerel Parayla Ticaret, Gümrükler Arası İş Birliği.
Bu hedefler Türk Konseyi'nin Avrupa Birliği gibi etkin ve kapsamlı bir birlik haline dönüşeceğinin işaretleridir.
2020 Zirvesinde Türk Birliği ifadesinin kullanılması, planlanan adımların somutlaştırılarak hayata geçirilmesi ve Avrupa Birliği gibi etkinlik sahası geniş bir siyasi birlikteliğe dönüşmesi, hatta bir müktesebat oluşturulması bile bizi şaşırtmamalı. Görünen o ki; 2020 Zirvesi, Türk Birliği'nin sağlanması yolunda #DevBirAdım olacaktır.
Bu noktada Türk Milleti'nin sürece seyirci kalması düşünülemez. Olan biteni medya aracılığıyla takip etmekten daha fazlasını yapma zorunluluğumuz var.
Üzerimize düşen; her mecrada, her koşulda, bu beklentiyi dile getirmemiz ve Türk Birliği arzumuzu diri tutarak beklentimizi ifade etmeliyiz. Bu teveccüh siyasete yön verecek, teşvik edecek, ortaya konan beklenti mutlaka karşılık bulacaktır.
Neler Yapabiliriz?
Sosyal Medya'nın gücünü mutlaka kullanmalıyız. Siyasetçiler mutlaka sosyal medya analistleriyle çalışırlar. Yorum ve beğeni gibi etkileşimlerin istatistiklerini tutarlar. Birkaç satırlık niyet beyanı ve teveccüh bu raporlara yansıyacak, tahmin ettiğinizden çok daha etkili neticeler ortaya çıkartacaktır.
Medya'ya da yön verebiliriz; Türk Birliği konulu haberlerin okunma sayılarının ve etkileşimlerinin artması medyanın bu tür haberlere konsantre olmasını sağlayacaktır.
Sivil toplum kuruluşları, siyasi oluşumlar v.b. kitlesel organizasyonlar içerisinde daha çok gündeme getirmeli, toplumsal beklentiyi yüksek tutarak hissettirmeliyiz.
2020 zirvesine kadar önümüzdeki bir yılı inanç ve gayretle çok iyi değerlendirebileceğimize inanıyorum.