Dünya değişiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası mukim kuvvetlerin asgari müşterekle kurguladıkları düzen dağılıyor. Zira küresel güçlerin menfaatleri değişti. Yeni hesaplar yapılıyor artık.
Yakın tarihe bakacak olursak; biz hep başkalarının hesapları içerisinde kendimize bir yer aradık. Ve maalesef hep kaybeden olduk.
Önce "Küçük Amerika" olmayı denedik. Ancak okyanus aşırı menfaatlerin taşeronu olmaktan öteye gidemediğimizi gördük. Coğrafyamızda aleyhimize yapılan her hesabın altında ABD'nin olduğunu acı tecrübelerle anladık.
Sonraları "Avrupalı" olmayı denedik. Bu uğurda küstah talepleri sineye çekmekten, tavizler vermekten bile çekinmedik. Gümrüğümüzü açtık, Avrupa'nın sömürge pazarı haline geldik. Geriye baktığımızda en az 20 yılımızı kaybettiğimizi görüyoruz.
Artık anlamak zorundayız, başkalarının hesapları içerisinde yerimiz yok. Artık kendi hesabımızı yapmak zorundayız.
Bu zorunluluğun iki ayağı var; Savunma ve Ekonomi.
Savunma alanında kendimizi güvende hissedebilmek için NATO ile işbirliği içerisine girmiştik. Ancak zaman gösterdi ki; NATO, ABD'nin mutlak menfaatlerini gözeten, hatta küresel operasyonlarını yürüttüğü bir teşekkül halini aldı. Irak, Libya ve Suriye'de düzenlenen operasyonlarının hiçbiri NATO ülkelerinin kaygılarını giderme amacı taşımıyordu. ABD'nin açıkça ifade ettiği üzere "Türkiye'de dahil 22 Ülkenin Sınırları'nı Değiştirme" operasyonuydu. ABD'nin bu pervasız politikası Avrupa'da da reaksiyon gördü. 2018'de gerçekleşen Macron-Merkel buluşmasında Avrupa'nın kendi ortak ordusunu kurması söz konusu edildi. Bu ifade, alelade bir söylemden ibaret değildi elbette. Bu yönde bir inisiyatif ortaya kondu ve karşılık da buldu.
Geleceği okumak zorundayız. AB'nin kendi ordusunu kurma vizyonu gerçekleştiğinde NATO ABD ve Kanada'dan ibaret hale gelecek. Bu NATO'nun mevcudiyetinin sona ermesi demek. Peki bu durumda Türkiye, giremediği Avrupa Birliği'nin ordusu içerisinde yer alabilecek mi? Mümkün değil! Bize yine müstemleke, tek taraflı istifade gözüyle bakacaklar. "Gelişmiş Ortaklık" ve "Gümrük Birliği" gibi bizim istifade edemeyeceğimiz ama bizden istifade edilecek senaryolar koyulacak önümüze.
Bu durumda biz yine başkalarının hesabı içerisinde kendimize yer mi arayacağız?
Dünya haritasına yeniden bakalım o zaman. Dünya'nın merkezi Asya'da; Doğu'da Çin, Kuzey'de Rusya, Batı'da Avrupa Ordusu. Bu güç dengelerinin tam ortasında biz varız. Ve bu potansiyel paktların hiçbirinin içerisinde yerimiz yok. Bu kuvvet unsurlarından hiçbiri bizi ne dost ne de düşman olarak görmek istemeyecektir.
Oysa kimseye ihtiyacımız, minnetimiz, kimseden beklentimiz olmamalı. 7 Bağımsız Devletimizle başlı başına bir güç unsuru durumundayız. Devletlerimizin bir araya gelmesiyle Dünyanın en büyük 4. Askeri gücü durumuna gelmiş olacağız (GFP). Yerli Uçak, Tank, Helikopter, Siha ve konvansiyonel silahların üretimi gerçekleştirme hedeflerimiz için de fevkalade bir zemin ve süreç önümüzde duruyor.
Söz konusu ekonomi olduğunda da senaryo ümit verici. Ortaasya'da ki Türk Devletleri, ortalamada %5'in üzerinde büyüme oranıyla Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Türk Devletlerinin sahip oldukları büyüme potansiyeli tam anlamıyla bir ortak pazar zemini meydana getiriyor. Üstelik uluslararası ticarette döviz yerine altın kullanımı için de fevkalade müsait bir atmosfer ortaya çıkıyor.
Tüm argümanları bir araya getirdiğimizde, Türk Birliği'nin önümüzde bir seçenek değil zaruret olarak durduğunu görüyoruz. Dünya değişiyor ve yeni hesaplar yapılıyor. Başkalarının hesapları içerisinde kendimize yer arayamayız. Geleceği okumalı, kendi hesabımızı yapmalıyız. Buna mecburuz.